Göbeklitepe




   Göbeklitepe ya da Göbekli Tepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km. kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında  yer alan dünyanın bilinen en eski kültyapılar topluluğudur. Bu yapıların ortak özelliği, T biçimindeki 10 – 12 dikilitaş yuvarlak planda dizilmiş, araları taş duvarla örülmüştür. Bu yapının merkezinde daha yüksek boyda iki dikilitaş karşılıklı olarak yerleştirilmiştir. Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartma ya da oyularak betimlenmiştir.Söz konusu motifler yer yer bir süsleme olamayacak kadar yoğun olarak kullanılmıştır. Bu kompozisyonun, bir öykü, bir anlatım ya da bir mesaj ifade ettiği düşünülmektedir.Hayvan motiflerinde boğa, yaban domuzu, tilki, yılan, yaban ördekleri ve akbaba en sık görülen motiflerdir. Bir yerleşim değil, kült merkezi olarak tanımlanmaktadır. Buradaki kült yapılarının üretime geçiş aşamasına – tarım ve hayvancılığa- yakın olan son avcı grupları tarafından inşaa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Diğer anlatımla Göbekli Tepe, çevredeki oldukça gelişmiş ve derinlik kazanmış bir inanç sistemine sahip olan avcı – toplayıcı gruplar açısından önemli bir kült merkezidir.Bu durumda bölgenin en erken kullanımının Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’ın (PPN, Pre-Pottery Neolithic) A evresine (MÖ. 9.600 – 7.300), yani günümüzden en azından 11.600 yıl öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. Bununla birlikte Göbekli Tepe'deki en eski faaliyetleri tarihlendirme olanağı şimdilik yoktur, fakat bu anıtsal yapılara bakıldığında Paleolitik Çağ'a kadar uzanan, birkaç binyıl daha eskiye, epipaleolitike kadar giden bir tarihçesi olduğu düşünülmektedir. Göbekli Tepe'nin bir kült merkezi olarak kullanımının MÖ 8 bin dolaylarına kadar devam ettiği, ve bu tarihlerden sonra terk edildiği, başka ya da benzer amaçlarla kullanılmadığı anlaşılmaktadır.
   Tüm bunlar ve kazılarda ortaya çıkarılan anıtsal mimari, Göbekli Tepe'yi eşsiz ve özel yapmaktadır. Bu bağlamda UNESCO tarafından 15.04.2011 tarihinde Dünya Mirasları'na aday gösterilmiştir.
   Tüm bu dikilitaşlar, stilize insan heykelleri olarak yorumlanmaktadır. Özellikle D yapısı merkez dikilitaşlarının gövdesinde bulunan insan el ve kol motifleri, bu konudaki her türlü şüpheyi ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla "dikilitaş" kavramı, işlev belirtmeyen yardımcı bir kavram olarak kullanılmaktadır. Esasen bu "dikilitaş"lar, insan vücudunu üç boyutlu olarak betimleyen stilize tarzda yontulardır.

Konum 

   Tepede ziyaret edilen bir yatır bulunması dolayısıyla yerel olarak ‘’Göbekli Tepe Ziyareti’’ olarak bilinen yükselti, yaklaşık 1 km. uzunluğundaki bir kireç taşı plato üzerinde, 300 x 300 metrelik bir alanı kaplayan 15 metre yükseklikte bir tepedir. Platoda kült yapılarının yanı sıra taş ocakları ve işlikleri bulunmaktadır.
   Buluntuların ortaya çıkarıldığı alan, batısında sarp kenarlı bir sel yatağı bulunan, kuzeybatı – güneydoğu yönünde uzanan, aralarında hafif çökmeler bulunan, çapı 150 metre kadar olan kırmızı toprak yükseltiler grubudur. En yüksek iki tepecikte mezarlar ortaya çıkarılmıştır.
   Tepe üzerinden kuzey ve doğuya bakıldığında Toros Dağları ve Karaca Dağ etekleri, batıya bakıldığında Şanlıurfa platosu ile Fırat ovasını ayıran dağ silsilesi, güneye bakıldığında ise Suriye sınırına kadar Harran Ovası görülmektedir. Bu konumuyla Göbekli Tepe'nin çok geniş bir bölge görülebildiği gibi kendisi de çok geniş bir bölgeden görülebilmektedir. Bir kült yapıları grubu inşaa etmek için burasının seçilmesinde muhtemelen bu özelliğin etkisi olmuştur. Diğer yandan böylesi anıtsal yapılar için çok kaliteli taş kaynağına ihtiyaç duyulduğu açıktır. Gerçekten Göbekli Tepe'de kullanılan kireç taşı, her yerde bulunmayan oldukça sert bir taştır. Bugün bile bölgedeki en kaliteli kireç taşı olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Göbekli Tepe Platosu'nun seçilme nedenlerinden biri de bu olsa gerekir.
   Urfa bölgesinde Urfa – Yeni Mahalle, Karahan, Sefer Tepe ve Hamzan Tepe gibi merkezlerde T biçiminde sütunların yüzeyde bulunduğu, Nevali Çori'de kazılarda da benzer mimari ögelerin ortaya çıkarıldığı, dolayısıyla Göbekli Tepe'nin bu merkezlerle ilişkili olabileceği ileri sürülmektedir. Söz konusu merkezlerde saptanan sütunların Göbekli Tepe'de ortaya çıkarılanlardan daha küçük (1,5 – 2 metre) olduğuna da dikkat çekilmektedir. Sonuç olarak Urfa bölgesinde Göbekli Tepe'nin tek inanç merkezi olmayabileceği, birkaç inanç merkezinin daha olduğu görüşü ortaya atılmaktadır. Fakat bu noktada önemli olan konu, diğer yerleşimlerde daha küçük boyutlu dikilitaşların Göbekli Tepe'nin daha geç tabakası ile benzerlik göstermesidir.
Araştırma ve Kazılar
   Göbekli Tepe, 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi'nce yürütülen “Güneydoğu Anadolu Tarihöhcesi Araştırmaları Projesi” yüzey araştırmaları sırasında tespit edilmiştir. Olağan – doğal görünmeyen birkaç tepe, insan eliyle yapıldığı kesin olan binlerce kırık çakmaktaşı döküntüyle kaplıydı. Yapılan yüzey araştırmaları sırasında höyüğün yüzeyinden toplanan buluntulara dayanılarak burasının Biris Mezarlığı (Epipaleolitik) ve Söğüt Tarlası 1 (Paleolitik ve Epipaleolitik), Söğüt Tarlası 2 (Çanak Çömleksiz Neolitik) gibi bölgenin önemli yerleşimlerinden biri olabileceği sonucuna varılmış ancak başkaca bir çalışma yapılmamıştır. Bölgeden ilk kez, 1980 yılında yayımlanan Peter Benedict’in "Survey Work in Southeastern Anatolia" adlı makalesinde söz edilmiştir. Ancak yine de üzerinde durulmadı. Daha sonra 1994 yılında Heidelberg Üniversitesi’nden Klaus Schmidttarafından bölgede bir araştırma daha yapılmıştır. Ancak o zaman sitenin anıtsal karakteristiği ve buna bağlı olarak arkeolojik değeri dikkati çekmiştir.
   Kazı çalışmaları ise 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi başkanlığında ve İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden (DAI) Harald Hauptmann bilimsel danışmanlığında yapılan yüzey araştırmasından sonra başlatılmıştır. Hemen ertesinde yine Şanlıurfa Müzesi başkanlığında ve Klaus Schmidt bilimsel danışmanlığında kazılar başlamıştır. 2007 yılından itibaren ise kazı çalışmaları Bakanlar Kurulu kararlı kazı statüsüyle ve yine Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Prof. Dr. Klaus Schmidt'in başkanlığında devam ettirilmiştir. Projeye Alman Heidelberg Üniversitesi Tarihöncesi Enstitüsü de katılmıştır. Yıllarca sürdürülen ayrıntılı kazı çalışmaları,Neolitik Devrim'i ve hazırlayan koşulları yeniden yazmayı sağlayacak güvenilir bilimsel sonuçlar sağlamıştır.
Tabakalanma
   Kazı çalışmalarıyla Göbekli Tepe’de dört tabaka verilmektedir. En üstteki I. Tabaka yüzey dolgusudur. Diğer üç tabaka ise
  • II. A. Tabaka: Dikilitaşlı Köşeli Yapılar (MÖ 8 bin – 9 bin)
Tabaka, Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ B evresine tarihlenmektedir. Dikilitaşlı ve dörtgen planlı yapılar ortaya çıkarılmıştır. Söz konusu yapıların, çağdaşı olan Nevali Çori’deki tapınakla benzerliklerinde dolayı aynı şekilde kült yapıları olduğu sonucuna varılmıştır. Bu tabakanın tipik yapısı olarak kabul edilen “Aslanlı Yapı”’da dört dikilitaştan ikisi üzerinde birer aslan kabartması görülmektedir.
  • II. B. Tabaka: Yuvarlak – Oval Yapılar (ara tabaka olarak değerlendirilmektedir)
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ A – B geçiş evresi olarak tarihlenen bu tabakanın yapıları yuvarlak ya da oval planda inşaa edilmiştir.
  • III. Tabaka:Dikilitaşlı Dairesel Yapılar (MÖ 9 bin – 10 bin)
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ A evresine tarihlenen en alttaki bu tabaka Göbekli Tepe’nin en önemli tabakası olarak değerlendirilmektedir.
   Baştan beri kazı çalışmalarına başkanlık eden Klaus Schmidt, ana hatlarıyla, yüzey tabakası dışında II. ve III. Tabakadan söz etmektedir. Schmidt'e göre III. Tabaka, T şeklinde 10 – 12 dikilitaş ve onları içine alan yuvarlak duvarlar ile bunun merkezinde daha yüksek ve karşılıklı yerleştirilmiş iki dikilitaştan oluşan yapılarla temsil edilen tabakadır ve daha eskidir. II. Tabaka ise bir ya da iki daha küçük dikilitaşın yer aldığı, bazılarında dikilitaş yoktur, dörtgen planlı daha küçük ölçekli yapılarla temsil edilir. III: Tabaka'yı Çanak Çömleksiz Neolitik A olarak, II. Tabaka'yı ise Çanak Çömleksiz Neolitik B'nin erken ve orta evresine yerleştirmektedir. Schmidt, III. Tabaka'nın MÖ 10. binyıla, daha yeni tabakanın ise MÖ 9. binyıla tarihlenmesi gerektiğini belirtmektedir. Ancak III. Tabaka'daki henüz ortaya çıkarılmış yapılardan alınan malzemenin radyokarbon tarihlendirmesi, bu yapıların birbirleriyle tam olarak çağdaş olmadığını göstermektedir. En erken tarih D Yapısı'ndan gelmektedir. Bu verilere göre D Yapısı MÖ 10. binyıl ortalarında inşaa edilmiş ve aynı binyılın sonlarında terk edilmiştir. C Yapısı'nın dış duvarı, D Yapısı'ndan daha sonraki bir tarihte, A Yapısı ise her ikisinden de daha sonra yapılmış görünmektedir. Ancak bu değerlendirmeyi tam olarak doğrulamak için daha fazla veri gerektiği de kabul edilmektedir.

Değerlendirme ve Yorumlar

   Göbekli Tepe'deki kazılara kadar bilim dünyası, göçebe küçük gruplar halinde örgütlendiği düşünülen avcı – toplayıcı toplulukları oldukça basit standartlarda yorumlamıştır. Ancak kazılarda ortaya çıkan, bir kült merkezi olarak anıtsal boyutlarda mimari, büyük taş yontular, sembolik motifler ve stilize edilmiş canlandırmalar, en azından bu bölgedeki toplulukların oldukça gelişkin ve çok yönlü bir sosyal yapıya sahip olmaları gerektiğini göstermektedir. Göbekli Tepe'de ortaya çıkarılan bütün bu buluntular böylesi faaliyetleri gerçekleştirebilmek için kalabalık grupları bir araya getirmedeki organizasyon gelişkinliğinin, kişisel sanatsal becerilerin ve ritüel itkilerin, bir çeşit sanat anlayışının ve arayışının varlığını ortaya koymaktadır. Bu bulgular ışında bilim dünyası, avcı – toplayıcı toplulukların sosyokültürel yapısı hakkındaki hakim görüşleri gözden geçirmek zorunda olmaktadır.
   Elde edilen sonuçları, sembolizm üzerine genel kabul gören görüşlerin de değişmesine neden olmuştur. Arkeolojinin bu konudaki geleneksel görüşü, ancak tarım devriminin  topluluklara bol ve güvenli besin kaynağı ve zaman sağladığını, bu sayede anıtsal bir mimari ve zengin bir sembolik anlatım geliştirebildikleri yönündeydi. Ne var ki Göbekli Tepe'yi yapanların tarımcı topluluklar olmadığı anlaşılmaktadır. Bilim dünyası avcı – toplayıcı grupların küçük birimler olduğunu, her gün besin sağlamak için uğraşmak zorunda kaldıklarını ve sadece o günü kurtarabildiklerini kabul etmekteydi. Bu gibi kült yapılarını inşaa etmek ve bu merkezleri amaçları yönünde kullanmak, kuşkusuz ki kalabalık bir grup insanı avcılıktan ve toplayıcılıktan bir süre için de olsa çekmeyi gerektirmektedir. Kazı başkanı Klaus Schmidt ve ekibi, tonlarca ağırlıktaki dikilitaşları kayalardan kesip çıkarmak, işlemek, yarım kilometreye yakın bir mesafeyi kat ederek Göbekli Tepe'ye getirmek ve yapıları inşaa etmek için en az 500 kişinin çalışmış olması gerektiğini düşünüyorlar. Her şeyden önce bu insanların beslenmesi gerekmektedir. Bu durum göz önünde bulundurularak bu insanların ihtiyacı olan besin maddelerini sağlama gereğinin, tarımı keşfetme yönünde bu toplulukları zorladığı ileri sürülmektedir. Gerçekten de III. Tabaka yapılarının daha sonra örtülmesinde kullanılan dolgu yığını içinde büyük sayılara ulaşan miktarda hayvan kemikleri bulunmaktadır. Bulunan hayvan kemiği parçalarının sayısı 100 bini geçmektedir. Bu durum Göbekli Tepe'de çok fazla et tüketildiğini göstermektedir. Bu et tüketimi, çalışanların gereksinimini karşılamanın yanı sıra, burada düzenlenen ritüellerde yapılan şölenlerde, çevreden gelen insanların ihtiyacını karşılamış olabilir, hatta kurban törenlerinde kullanıldığı da düşünülebilir. Bu durum kuşkusuz ki insanları daha geniş besin kaynakları aramaya itmiştir. Bütün bunlar arkeolog Ian Hodder'in, sosyokültürel değişmelerin tarımdan önce gerçekleştiği tezinde ifade bulmaktadır. Bu bağlamda, Göbekli Tepe buluntularının ışığında Neolitik Devrim'in çekirdek bölgesinin Levant olmaktan çok Toroslar'ın güney etekleri olabileceği sorgulanır olmuştur.
   Arkeologlarca üzerinde durulan diğer bir konu da bu yapıların inşaa edilmesinin gerektirdiği son derece karmaşık organizasyonun avcı – toplayıcı topluluklarca nasıl sağlanabildiği konusudur. Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Harald Hauptmann, bu organizasyona "dini" liderlerin önderlik ettiğini ileri sürmektedir. Bu durumda "seçkin" bir tabakalaşmanın bu toplumlarda ortaya çıkmış olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Klaus Schmidt de Göbekli Tepe'yi inşaa eden toplulukların tabakalı bir toplum olduğunu ifade etmektedir. Oysa bilim dünyasında Göbekli Tepe'ye kadar hakim olan bakış açısı, karmaşık dinsel uygulamaların ve organizasyonun ancak tarımın hakim geçim tarzı olduğu topluluklarda ortaya çıktığı yönündeydi. Ancak Göbekli Tepe bu yaklaşımı sorgulanmak zorunda bırakmaktadır. Gerçekten de bu denli anıtsal yapıları ortaya çıkaracak işgücünü, çevredeki avcı – toplayıcı gruplardan alarak çalıştırmak, ancak köklü bir inanç geçmişine dayanacaktır.
   Diğer yandan özellikle hayvan kabartmalarında dikkati ister istemez çeken bir ustalık vardır. Farklı bir ifadeyle sanat denebilecek bir üsluplaşma görülmektedir. "Uzman bir sanatçının elinden çıkmış, o üslubu bilen birilerinin yaptığı" eserler olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu sanatsal üslubun uzun bir geçmişinin olması gerektiği ortadadır.
   Öte yandan Göbekli Tepe'de bulunan bu sembollerin benzerleri, fakat daha küçük ölçekli olarak, Kuzey Irak ve Suriye'ye kadar yayılan bir bölgede yürütülen arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Bu verilere dayanılarak Göbekli Tepe'nin Neolitik Dönem'de kültürel etkileşim açısından bir merkez olduğu ileri sürülmektedir.

Düzenleme ve Koruma

   Göbekli Tepe, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun koruması altındadır. Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'nün 27.09.2005 tarihli ve 422 numaralı kararıyla I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilmiştir.
   Göbekli Tepe'de sürdürülen kazı çalışmalarının son birkaç senelik uygulamasında, yapıların ve bölgenin ortaya çıkarıldığı gibi korunmasına ve sergilenmesine yönelen çalışmalar geliştirilmiştir. Duvarlar ve dikilitaşlar, kumaş, elenmiş toprak, ahşap konstrüksiyon ve tel örgü hatlarıyla korunmaya çalışılmaktadır. Ancak yine de uzun dönemde yağmacılığın ve dış çevre koşullarının tehdidi, buradaki yapıların ve arkeolojik eserlerin özel olarak korunmasını gerektirmektedir. Bu gerekliliğin bir yanıtı olarak, Küresel Miraslar Fonu, 2010 yılında Göbekli Tepe'nin korunması için çok yıllıklı bir çalışma programı yapılacağın açıklamıştır. Bu yöndeki çalışmaların Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Şanlıurfa Belediyesi, Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Alman Araştırma Fonu'yla işbirliği içinde yürütülmesi öngörülmektedir. Bu girişimde amaçlanan, ortaya çıkarılan yapıların ve çevresinin yönetimi için yeterli bir düzenlemenin oluşturulmasına, uygun gelecek bir koruma planının belirlenmesine, sergilenecek eserlerin hava koşullarından korunmasını sağlayacak bir koruma örtüsünün yapılmasına destek olmak ve gerekli girişimleri yapmaktır. Bu çerçevede proje ekibi için gereken tesislerin, ulaşım hatlarının ve park yerlerinin, ziyaretçi alanlarının yapımı, durumun gerektirdiği kadar geniş anlamda turizm altyapısının geliştirilmesi planlanmaktadır.

wikipedia
Göbeklitepe Göbeklitepe Reviewed by World Arkeoloji on Şubat 29, 2016 Rating: 5

Hiç yorum yok: